14 Eylül 2009 Pazartesi

bugünlerde herkes gitmek istiyor

Bu günlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi...
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim,
Öteki de olmuyor;
Yani herşeyi yüzsütü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
Öbür yanımız "otur" diyor.
"O"tur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık...
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler,
Bir çocuk daha doğurmalar,
Borçlara girmeler,
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben;
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi taşımak" diye bir deyim vardır.
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatımız küfeler...
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira!
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif denk olsa...
Gün içinde mesela;
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün?
Sabah 9 akşam 18...
Sonra başka mecburiyetler...
Sıkışıp kaldık...
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı bir ömür yani...
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba..
Ben her bahar aşık olmam
Ama her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç, ama olsun...
İstemek de güzel.

Can Yücel

21 Ağustos 2009 Cuma

böyle kahpedir dünya

son 11. staj günümde yoğun çalışmalarım dolayısıyla 3 film izleme olanağı buldum:) biri klasiklerden diğer ikisinde bildiğin romantik komedi piyasa filmiydi.
çok enterasan olan "hayalet sevgililerim"di. her erkeğin özlemini duyduğu yaşama sahip adamın başından geçenler hayallerini yıkmaya yönelik olsa da, olabildiğince gerçekti.
abi ben çok çapkınım, bağlanamam, kız kaprisi çekemiyorum vs. komik erkek tripleridir ya kim seni bağlamak istedi ki bağlanasın:) kandırılması en kolay tür...
çevremdeki kızların günden güne bayağılaşan kaşarlıklarını gördükçe gerçekten erkeklere üzülüyorum artık. ucuz kız, zor erkek dünyasında yaşamak değilim:)
telis yazarken bi yandan da hayata dair sıkıntılara girdim...

28 Temmuz 2009 Salı

dinle kendini

gidenlerin ardından yitirilen nedir?
neden kaybettiğini sanar insan onu yalnız bırakmayı seçenleri... yalnızlık belki de özgürlük gibidir. yitireceklerin olmaz yalnızsan kısıtlanmazsın hayatta 2 kişilik de yaşamazsın mesela artık teksindir. kararlarını, hatalarını tek başına alman atlatman gerekir. tek kötü yanı belki mutluluklarını da tek başına yaşayacak olmandır. belki yalnızsan mutlu da olamazsın kim bilir...
önemli olan kendinle hesaplaşabilmek değil midir?
acını,sevincini, kazancını, kaybını tek başına da sırtlayabilmek...
bence kimse yalnız kalamaz bu hayatta, nasıl özgür olamıyorsak yalnız da kalamayız, istesek de yapamayız. söz gelimi de olsa eş, dost, aile, akraba, eskiler, yeni olma çabasındakiler... hep yanımızdalar değil mi? kalabalık da aslında yalnızlık değil mi?

26 Temmuz 2009 Pazar

stajyer

staj yapmak eğitici midir?
1 buçuk yıl türkiye'nin en seçkin kurumlarından birinde staj yapmış biri olarak hala bu sorunun cevabını bulamıyorum:)
stajın en korkuncu yaz dönemine denk gelen ve benim şuan çok zengin okulum sayesinde yapmış olduğum 60 iş günü olanı bence. herkes tatil yaparken, stajını bitirirken, kurumun kadrolu stajeri damgası yemek de bunun diğer bir yanı:)
ben artık 1 hafta da olsa tatil yapmak istiyorum ve oksijensiz kaldığım için de akli işlevselliğimi kaybettim sanırım:)

14 Temmuz 2009 Salı

seyr-ü sefada yıldızlar siyaha yanmış

varolmanın dayanılmaz hafifliği:)
nasılda beni betimliyor şuan.
3 kelimeyle tarif edilecek kadar dar mıyım?yoksa bu 3 kelime bana fazla mı?
eski hayatıma geri dönme adımları atmaya başladım bugün. geçmişe yolculuktan çok özüne dönüş bu durum benim için. yanlışlarımı bırakıp doğrulara dönme isteğim var.sevilme isteğim var öyle çocukluk aşkı gibi birinin yolda aklına geleyim gülümsesin beni düşünüp...
fütursuzca sevebileyim birilerini, sonunu düşünmeden, kaçmadan, yanlış mı diye kaygılanmadan...
benden geçti mi diye de düşünmüyor değilim.bugün dinlemek zorunda kaldığım bir konu yönlendirdi beni bu düşüncelere.20 yıllık evliliğini yanında çalışan kadın yüzünden bitirmek zorunda kalan birini dinledim. ömrünün yarısını verdiğin insan ne kadar çirkinleşebilir. erkek milleti ne kadar kandırılabilmesi kolay bir türdür yada kadınlar ne kadar çakal olabilir.
hemcinslerimden tiksindim.yanlış, hata söylenmesi ne kadar kolay sonuçları ve yaşanması nasıl zor kelimelerdir.
insan hayatını birkaç kelime mi yönlendirir?herşey bu kadar basit midir?hayat 2 heceli fakat ne kadar da acı ve mutlulukla dolu birşeydir.

12 Temmuz 2009 Pazar

gün gelir büyürsün ya birden

yorgundum
huzur istedim
hayatına girdim
zorla alıştırdım kendimi
mutlu oldum
üzüldüm
kendimi cezalandırma yöntemimdin başlarda
sonra sebebim oldun
güzel hayaller kurduk
sevdim
sevildim
seviştim
huzur sendeydi
huzur bendeydi
alıştım
seninle yaşamaya başladım
sen yine eskisi gibi doyumsuzlaştın
bağlanmaktan korktun
ben senden yoruldum
hayaller kurmak artık sonumuzu getiriyordu
ne kadar çok seversek o kadar uzaklaşıyorduk
sende bende korktuk
benden gitmen için geldim
gitmek istemedin
sonunda yine ben gittim
senden, hayallerden, düzenden, yaşamdan, mutluluktan kaçtım
acılarla olgunlaşmayı seçtim
ve sonunda senin en korktuğun oldu
ben senden de, kendimden de gittim...

9 Temmuz 2009 Perşembe

gidiyorum bu şehirden

gidiyorum yine bu şehirden:( mutlu olmam gerekirken neden mutsuzum? herşey alt üst olacak ben yaptığım her şeyi aynı sabırsızlıkla yıkacakmışım gibi...
herşey olacağına varır değil mi? herkes hakettiğini yaşar?her hatanın bedeli ödenir?
gel ey seher şarkısında içlenmekteyim bunları yazarken 5 saat sonra bambaşka biyerde olacağım için heyecanlı, ümitsiz, sabırsız karmakarışık duygular içerisindeyim.
Sanırım redd'in şarkısında olduğu gibi "inandım, yaşadım, yaşandım daha çok"

5 Temmuz 2009 Pazar

hiç bir yerimde yok asaletin ibresi

Ben allahın sevgili kuluyum en kötü zamanımda beni seninle ödüllendirdi:) Kimine göre harika gelen bu sözler neden benim kulağımı tırmaladı?
Neden bunun karşılığında mutlu olmam gerekirken sen bana ödül müsün yoksa ceza mı henüz tahlil edemiyorum yanıtı verdim.
Benim sorunum ne, ne yapmaya çalışıyorum, beklentilerim isteklerim ne acaba? Doyumsuz muyum?
Kendimi anlayamaz oldum git gide zorlaşıyorum kendime.Çok fazla insan içine karışmamam gerek sanırım beni en çok insanlar karmaşıklaştırıyor. Öylesine net sade yaşamak istiyorum ama ne mümkün:(
Mutsuzluğum kronikleşti sanırım ve virüs gibi çevreme de yaymaya başladım. Kimi soksam hayatıma onu da mutsuz etmek için elimden geleni yapıyorum fakat ne hikmetse sonunda yine ben mutsuz oluyorum?
Biri bana bişey yaptırmış olmalı ve bunların nedeni bu olmalı diyerek kendimi aptalca teselli etmek ümitsizliğimin göstergesi.
Yetinmeyi bilmemek en kötü bi ceza sanırım insanoğluna verilmiş.
Ve ben bununla cezalandırılmış olmalıyım.
Diyorum ki her seferinde evet bu kez iyi güzel herşey...Peki ben neden öylesine söyler oldum bu sözleri. Neden çevreme göre herşey mükemmel sürerken hayatımda bende doldurulamaz bir boşluk var?

21 Haziran 2009 Pazar

BİLİYORUM SANA GİDEN

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

CEMAL SÜREYA

7 Haziran 2009 Pazar

mış gibi...

İnsan kendini ne kadar kolay kandırabilir ki? Mış gibi yapmak neyi kolaylaştırır hayatta? Şimdi bir sevgilim varmış gibi, özel şeyler yaşıyormuşum gibi, onu merak ediyormuşum ilgileniyormuşum gibi:) Ne saçma, ne boş aslında sadece can sıkıntısından yapılan şeyler? Çocuk muyum ki sıkıntıdan insanların canını acıtıyorum.Yoksa bu bir kişilik bozukluğu mu? Bir adamın yanında uyanmak huzur veriyor diye sadece ne kadar şey paylaşabilirsin ki? Seviyormuş gibi davranıp kendini de kandırmak ve buna inandırmak... Ne salakça... Onun kokusunun üstüme sinmesi, fedakarlıklar, aramalar, kıskanmalar, inandırma çabaları...
Çocukluğumdan kalma inadımdan mı kaynaklanıyor acaba herşeyin tamamen benim olmasını istemem. Benim olunca değerini bilememem ve bırakıp gitmem...
Eski sevgililerimin yeni sevgililerinden de hep nefret ettim hayatım boyunca ne kadar kötü olabilirler ki sevdiğim adamların sevdikleri? Saçma sapan bir yaşam tarzı oluşturdum kendime sanırım...Titreyip kendime gelme zamanım ama ona bile halim yok...
Yaşıyor"muş" gibi yapıyorum...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

deneysel yazı:)

Günlerdir sanal aleme küsmüş, hayatı daha çok gözlemle sürdürmüştüm:) ama hazin son yine başlıyor finallerim:) İlk iki finalimin kamera ve kurgu olması biraz içimi rahatlattı neyse ki...
Sokak kızı hayatım atraksiyonlarla ve değişimle son buldu. Kendi kendime laf sokar oldum artık. Ev arkadaşlarımı haftalardır göremediğimi farkettim:) bu yüzden dün geceyi onlara ayırdım. Kağıt oynayıp içtik, final hazırlığı tabi:) Kronik uykusuzluk sebebiyle yine uyuduktan 3 saat sonra uyandım. Simpsons'ın bitmesiyle bari yazı yazıyım dedim fakat pek olmadı.
İnsan mutsuz, huzursuz ve duygulu olduğu zamanlar yazıyormuş demek bunu anladım. İçinde eğer yaran varsa kabuklarını dökmek istiyorsun, belki de bu yüzden yazıyoruz... Tespitlerim yersiz de olabilir, bilemedim. Yazmak istedim ama olmuyor aklımda birşey yok ki...Sanırım beynim alkol yüzünden sulandı yada uyuştu.İngilizce hocamızın bedduası da tutmmuş olabilir. Adam devamsızlık yüzünden sınav notlarımızı kırmış, odasına gidip konuşmak istediğimizde de benim IQm 180 2 doktoram var sizinle konuşamam dedi:) Aptallaştım... Zaten mevsimsel migrenim de var. Bu havalar da ölürüm heralde ben en çok alkol tükettiğim ve ilaç aldığım dönem bu çünkü. Tatile ihtiyacım var fakat vaktim yok. Okula gitmediğim 3 haftanın tamamını babamın yanında huzurla yazlıkta geçirseydim keşke diye de iç geçirmiyor da değilim. 4 gün izmir kesmedi beni... Öncesinde istanbul o kadar yormuştu ki; bastı dersem mecazdan çıkar, gerçeklik payı yüksek çünkü bastığının:)Bu dönemde başıma tuhaf şeyler de geldi tabi. Özellikle İzmir'den dönüşümde ki 2. şoför tez konusu olabilecek içselliğe sahip. Ben inerken kurduğu cümle karakter özeti gibi zaten. Bavulunu oraa goydum gülüm laph toph gırılmasın dei:)
Şuan cnbc-e de bir çizgi film var adamın yok etme çipi var. Olsa ne güzel olur değil mi istediğimizde kendimizi, istediğimizde bizi rahatsız edenleri yok etme çipimizle ortadan kaldırsak:)
yazı deneysel sinema gibi oldu biryerde ne kadar çok şey aktarabilirim/aktaramam.

17 Mayıs 2009 Pazar

dokunuş

Ellerim
Perdelerini açıyor varlığının
Bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
Gövdelerini soyuyor gövdenin
Ellerim
Bir başka gövde yaratıyor gövdene

Octavio PAZ

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Ayna, ayna hadi söyle benden daha arsızı var mı?

Neden iyi adamlar kendini kötü tanıtmaya çalışıp hayvanlaşır ki? Hep hayatımda tanıdığım en iyi erkekler; kız kötü adam sever psikolojisiyle olsa gerek kendini farklı göstermeye çalıştı. Neden bunu yaparsın ki? Yalan; kızlar kötü adam sevmez sadece çok iyi adamlara tahammül edemez, kıvamında olmalı herkes:) Ben hep aldatırım, çok çapkınım aslında, fazla insan sevmem değer vermem ben vs... Amaç ne ki? Titre bi kendine gel. Kızlar da çapkın, onlar da asi, hırslı, kıskanç, aldatır ama bunu anlatma gereği duymuyorlar sanırım...Erkekler de öyle olsa keşke:) Sıfatını kabullen, yaradılışını benimse, kötü olmaya çalışma olduğun gibi ol... Kız milleti zaten öle hayvansever yaradılışlı, çocuk da sever ama bunun bilincine varmalı herkes...
Namusu bacak arasında arayan grup da değil bunlar apayrı özgüven eksikliği olan adamlar, mış gibi yapmaktan keyif alırlar...Kıza aşık olup, olmamış gibi yaparlar ki kız ondan uzaklaşmasın... Ah bu erkekler kendini zeki zannedip de en kolay kandırılabilenler... Rap kıvamında oldu bu yazı bende şaşırdım kendime:) Örnekleri o kadar çok ki bunların benim hayatımda, isteğim kısa cümlelerle anlatmak sadece... Manga'nın yeni albümüne bayıldım. Özellikle "Dünyanın sonuna doğmuşum" bana fazlasıyla hitap etti... Ne kadar malın arasında yaşadığımızı hatırlattı.
Sıdıka dizisini izleyip hayatta bir kaygım derdim kalmasın öyle mal gibi bakayım düşünmeyeyim istiyorum hiçbirşeyi...

15 Mayıs 2009 Cuma

rüya

Bir rüya gördüm, sen vardın yanımda herşey çok güzeldi...
Gerçek oldu o rüya ama çok kısa sürdü, yitimimiz çok çabuk oldu.Şimdi binlerce hata yapıyorum, başka tenleri seviyorum...Unuttum dediğimde tam yeniden en çirkin yüzünle karşıma çıkıyorsun. Çocuklaşıyorsun, saçmalıyorsun, basitleşiyorsun...Benim unutmamama neden olmuyorsun. Ben teselliyi başka kollarda arıyorum, küçüklüğümde olduğu gibi, başka adamları seviyor gibi yapıyorum.Biraz özgür olmak tek istediğim, içimden çıkmanı sağlamak... Yapamıyorum... Sen yapamamam için elinden geleni yapıyorsun. Alkol yine sevgilim oluyor, damarlarımdaki tek sıvı oluyor...Geceleri yalnız uyuyamıyorum. Ben rüyalarımdan güzel uyanmak istiyorum, seni güzel hatırlamak istiyorum. Rüyalarda yaşananlar güzel hatıralar olsun, mutlu olalım istiyorum. Sırf bu yüzden kendimce pollyannacılık oynuyorum...Pembe olsun biraz hayat, aptal ama mutlu olayım. Kimse kim olduğumu bilmesin, öylesine gizemsiz, saçma sapan ama az da olsa mutlu...

"Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram... "
Ahmed ARİF

11 Mayıs 2009 Pazartesi

yeter tenimi acıtmayın...

''...sizce ''fedakarlik'' nedir?
aslında fedakarlık başkalarına işkence etmek için kullanılan kirli bir alettir. üstelik de onurlandırılan, bazen kullanılması için teşvik edilen bir alet. kendi mutluluğunuz için yapmadığınız her hareket sizi başkalarına işkence etmeye bir adım daha götürecektir. fedakarlık yapanlar aslında sevgi dolu insanlar değil, tam tersi kendine acıyan insanlardır ve çok tehlikelidirler.
yaptığınız her şeyi kendiniz için yapın, keyif aldığınız şeyleri yapın, mutlu olun, tatmin olun. o zaman göreceksiniz ki sizin bu doymuşluğunuz çevrenize ulaşacaktır. bunun adı da fedakarlık olmayacaktır. mutluluk da mutsuzluk gibi bulaşıcıdır. kimseyi kendinize borçlu bırakmazsınız, kimseden teşekkür beklemezsiniz, çünkü siz doğal olarak mutluluğunuzu paylaşmışsınızdır.
eğer işin içine bir şeyler adına hareket etmek girdiyse yandınız demektir. sevgi adına bile olsa bu hareket görev, hizmet, karşılık beklemek gibi bir sürü ekle çoğalacak ve sonunda siz şiddetle dolu olarak, hem de ben her şeyi senin için yaptım kandırmacasında karşınızdakini suçlayacaksınız.
kendiniz olun ve hiç kimse ve hiçbir şey için bundan vazgeçmeyin.sizden fedakarlık bekleyenleri reddedin ve sizde kimse için fedakarlık yapmayın.eğer işkenceci olmak istemiyorsanız, fedakarlık sözcüğünden vazgeçin.''

“Bedeni bir bütün olarak tanımak ve ona iyi bakmak zorundasın. Ruh ve bedeni birbirinden ayrı düşünmek, sadece içsel parçalanman artırır.”

“Var olabilmek, kadın olabilmek ya da erkek olabilmek için, önce ayaklarının gerçeğin üstüne basması gerekir. Ayaklar gerçeğin üstünde ilerlemiyorsa zaten yol da yok demektir.”

“Kadın olarak var olabilmek öylesine kıymetli bir varoluş, bunu yaşamanın mutluluğunu anlatabilmek çok zor, böyle bir mutluluğu yaşadığın zaman, başka kadınların da varolabilmeleri, senin için kaçınılmaz bir arzu oluyor...”

10 Mayıs 2009 Pazar

çıksanıza

Çıksanıza, bence çok tatlı çocuk hem senden de hoşlanıyor niye böyle yapıyorsun? Senden çok hoşlanıyor bi denesen? ne saçma sapan ne gereksiz cümlelerdir bunlar. Sanane ya ben birini istersem ararsam vs bulurum sana neden dert oluyor ki bu? Bekar arkadaşı olan herkes için geçerli aslında az çok bu isyan. Neden bekarlara sevgili bulunmaya çalışılır. Bir kitle neden bunu kendine görev edinir? Ne kadar ahmakça bir düşünce grubudur bunlar. Sevgili, ilişki istememenin nesi gariptir? İnsan yalnız da yapabilir, huzurlu olabilir. Şimdiden evlenceğim insanı bildiğim için belki de ilişki beklentisinde olmamam. İnsanlar neden ilişkisiz yaşayamaz ki?Bekarken hepsi ilişkideyken biri senin değil midir:) Ah bu aşksız yapamam grubu beni bayıyor... Git kendi hayatınla ilgilen, sadece bekarlar da mutlu yaşar bunu bilmen yeter sana o kadar algı yeteneğin varsa:) Ben zaten evlilik ilişki karşıtıyım yıllardır, bunlar beni iyice soğutuyor inat kişiliğimden dolayı. Özgürlük, biraz hiç değilse özel hayatta özgürlük istiyorum. Bugün özel hayat yerine politika ve sanat konuştum mesela ben bunları konuşma taraftarıyım sevgili konuşmaktansa:) Karşımdaki insan akıllı olsun bana cevap verebilsin ama küfürle yada benzeri saçmalıklarla değildi mantıklı çözüm yolları bularak. Abeci olmasın:) Bırak herkes istediği, yaşayabildiği hayatı yaşasın. Herkes kendi yoluna baksın.( agresif içerik alkolle birleşince ortaya böyle birşey)

8 Mayıs 2009 Cuma

bira hamallık

Bira içmek hep hamallık gelirdi bana taşıyıcı olmak istemezdim hiç. Ta ki bugüne kadar hem kafam güzel olsun hem uykum gelsin huzurla uyuyım istedim. Bu yüzden de alkollerin en hafifi ve dingini olan birayı seçmeme neden oldu. Sevdiğim ev ortamı mekan black&white'ı seçtim:) Sonrasında birkaç resim gördüm öyle hissizce baktım... Mutluydum diğerleri için nitrdüm kendim için, yeniden evde içmeye başladım net başında bir yandan da film keyfi yaparken. Seçtiğim film yanlıştı ama "Milk" öyle yabana atılacak birşey yaparken seyredilecek kadar değersiz değildi...Filme haksızlık ettim ama elimden gelen başka birşey yoktu. De'leri da'ları ayırmamak içtenlikle dürüstçe imkansız, sınırsız ahlaksızca yazmak istedim. Kendime mi sana mı duydğum saygıdan bilemedim ama yine de yapamadım...
Mutluluklar diledim içimden sadece O'na başka birşey geçmedi değil içimden ama yapamadım...
Bana yakıştıramadım, bu kadar konuştuktan, kötüledikten çirkinleştirdikten sonra yapamadım...
Mutlu oldum senin adına, üzülmedim diğerleri gibi...
Sadece hüzünlendim içten neden, nasıl sorularının cevabını aradıkça:)
Yalan oldum, arsız oldum belki sana göre...
Ama istemedim seni artık, severken başkasını gerçekten sadece mutlu ol istedim...
Riyakarlık yapmadan, huzurluydu artık içim senin için:)
Ezik oldum, ister oldum vs ama ben artık mutlu oldum...
Unuttum yada pişman oldum değil söyediğim sadece senin adına mutlu oldum.
Kendim için artık huzur buldum...

"yüreklice düşün.
gir bu yola seve seve! iyi yaşamayı sonraya bırakan kimse
yolunda bir ırmakla karşılaşıp da akıp geçmesini bekleyen
köylüye benzer...
oysa ırmak hiç durmadan akıp gidecektir.''
Immanuel KANT

7 Mayıs 2009 Perşembe

pişman değilim:)

Geçer mi dedim acılar içtim...
Geçmezmiş anladım yeniden içtim:)
Senle yada sensiz yaşamayı seçtim...
Zor olsa da basitti aslında çözmek için denklemin...
Ben çözdüm, yeniden sıkıldım...
İnandıklarım yalanmış bıraktım...
Yaşadıklarımdan pişman olamadım...
Bıraktım beklemeyi yine sensizliği seçtim:)
En iyisinin bu olduğunu düşündüm senden de geçtim...
Gittin de ben senle de tektim:)

başına buyruk

Milk'i izliyorum sözde... Öylece ekrana bakıyorum insanlar geliyor geçiyor, konuşuyorlar vs. Fakat benim aklım tek bir şeyle meşgul olduğu için öyle mal gibi bakıyorum sadece tv'ye... Yazım hatası yapma isteği dolu içim kurabildiğimden de öte devrik cümleler yazsam belki geri gelir dinginliğim. Emek ne zor zanaatmiş. Çok büyük aşklar varmış herşeye göğüs gerebilen, bugün aldığım bir haber karşısında ürperdim. Titre ve kendine gel derdim ama hala kendime gelemedim... Biraz okudum aklım dağılsın diye onu da yapamadım... S

ezop fabl...

Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler... Her biri başka yöne gider.

Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir... İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.

Beygir merakla sorar: 'Nedir bu halin inek kardeş?'

İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:

'Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.'

Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:

'Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş.'

İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır.

İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde, 'Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?' diye sorarlar.

Eşek keyifli bir şekilde anlatır:

'Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim...'

'Eee, sonra ne oldu?'

'Ne olacak beni başkan seçtiler!'

'Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?'

'Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar 'Seninle gurur duyuyoruz' diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!'

'Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?'

'Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!'

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Chaplin


Sıkıntıdan yine kendimi okumaya vermişken, chaplin hayranlığımdan onunla ilgili birşeyler okuyup bilgilerimi tazelemek istedim. Eski film tutkumdan mıdır, pandomim tutkumdan mıdır, Charlie Chaplin hep en üst düzeydir benim için sinemada. Hatta sırf bu yüzden Mr. Bean's Holiday'i inanılmaz bir önyargıyla uzun süre izlemeyi reddetmiş, kopyacı olduklarını iddia etmiştim.Çok da kötü sayılmazdı, benim holigan tepkilerimi haketmemişti hiç değilse...
Neyse bugün yaşamını okurken gözüme bir kaç önemli sözü takıldı. Yazmak istedim...


“Bana komünist dediler, oysa sadece hümanistim.”

” Ayrılığı mı anlatmak istiyorsunuz? Koca bir tren istasyonunu çekmeyi boş verin. İyi bir aktörün yüzüne düşen tren gölgesini çekin yeter. Bir volkanı mı anlatmak istiyorsunuz? Aktörün kaşığıyla fincanda çayı karıştırması yeter. Ben hep bunu yapmaya çalıştım. Beni ilgilendiren tek şey, kameramın aktörü anlatmasıydı...”

“Edindiğimiz bilgiler bizi alaycı yaptı; zekamızı ise katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz ama az hissediyoruz.”

"Sinemada hareket sözden güçlüdür. Binlerce kelimeyle anlatamayacağınız şeyi tek bir hareketle anlatabilirsiniz. Söylemediklerinizi de seyirci kendi kafasının içinde işitmiştir zaten. Seyirci hüzünlü bir surat gördüğünde, bildiği bütün acı sözleri, hayatının bütün mutsuz anlarını o suratla özdeşleştirir. Bir şey söylemenize gerek kalmaz. Aynı şey bütün duygular için geçerlidir..."

Ve en etkilendiğimse doğruluğundan emin olamasakta son sözleri...

Ölüm döşeğinde çağrılan papazın "Tanrı ruhunu bağışlasın" sözleri üzerine, ünlü komedyen Chaplin'in son sözleri şunlar oldu:
"Neden olmasın? Her şeyin sahibi o..."

hayrola?

Hande Yener'in son albümünü dinliyorum günlerdir. Eskiden severdim şimdi zor da olsa alıştım tarzına yada sevmek zorunda kaldım evde 24 saat dinlenildiğinden. Ama asıl problemim bir insan nasıl bu kadar değişebilir? Bir kaç yıl öncesine kadar röportaj vermeye utanan kadın gay dostu olduğundan ve sürekli gay barda takıldığından sanırım bir özgüven kraliçesi haline geldi. Disco Kralı'nda izlediğim yatağın üstünde show yapan kadın "sana kırmızı çok yakışıyor" zamanından 1500 yıl ilerideydi.Albümün adı da bu yüzden "Hayrola" olsa gerek. Birçok çevre tarafından pek kabul görmese de bence olağanüstü bir değişim, sahnesine de geçen yıl tanık olduktan sonra şimdiki tarzı pek müzik zevkime uymasa da seviyorum Hande Yener'i ve yaptıklarını. Değişim güzeldir, herkes için gereklidir bence...ve bence şimdiye kadar yaptığı en güzel albüm bu. Sözler yanyana sohbet ediyormuşuz gibi olsa da güzel:)

"siz"
Ben basit bir insanım
İyiliğe inanıyorum
Ben yalnız bir insanım
Ve sizden korkuyorum
Devir sizin devriniz
O kadarını bilirim
Yolumdan biraz çıksam
Aranıza girebilirim
O yalan dünyanızın
Keyfini sürebilirim
Siz kimsiniz?
Ama kimsiniz?
Karanlık gibisiniz
Fanisiniz
Birdenbire tüm renklere bürünür gibisiniz
Zalimsiniz

yaz gelse...

Havalardan olsa gerek içim huzursuz, mutsuzum. Çocukluğumdaki gibi kapı arkasına saklanıp kimse beni görmesin,duymasın bende onlardan uzak olayım istiyorum. Kafam kaldırmıyo diyen yaşlıları giderek daha iyi anlıyorum. Ne zaman yaz gelicek? İncecik bluzlar giyip, parmak arası terliklerimizle ne zaman sokağa çıkıcaz?
Sıkıldım bu soğuklardan:(

30 Nisan 2009 Perşembe

kelimeler

Ne kadar da zor bir çok kelimeyi söyleyebilmek, o lütfa erişebilmek...
Bir çok kelimenin söylenmesi ne kadar zor kimisi için...
Bense kolay konusuyor, kolay yazıyorum hislerimi, saklamaya da çalışıyorum bazen amaçsız...
Bugün aşıkmısın ona sorusu üstüne kaldım ve evet çok diye cevap verdim, dalga geçer gibi...
Kendime sordum alkol sınırlarımı aştıktan sonra aşıkmıyım diye?
Ben hiç aşık olamadım sanırım ama kimseye de hissedemedim ona hissettiklerimi...
Kimi zaman nefret, kimi zaman özlem, kimi zaman koşulsuz sevgiyle doluydu hislerim
Bilemedim aşıkmıyım neyim...
Aşk bence daha özel daha güzel olmalı karşılıklı yaşanmışlıklarla anlatılabilmeli...
Evet bizde yaşadık bir çok şey özel, güzel...
Ama sadece benim içinse bu aşk olmaz ki bu koşulsuz sevgi bence...
Seviyorum, mutluyum, nefret ediyorum...
Ne zor söylenmesi ama yaşanması da bir o kadar kolay duygular...

28 Nisan 2009 Salı

Çocukluğumdan kalma hatıralar sardı dört bir yanımı...

Kokoşela bisküvisi vardı kare şeklinde altın rengi paketli hindistan cevizli...
Renkli çoraplarım vardı önlüğümün altına giydiğim...
Kırmızı ayakkabılarım vardı onlarca hepsi farklı modellerde severek giydiğim...
Yoğurt yerdim o zamanlar kaselerce, şekerli yoğurt...
Ablamlar parka götürmüyor diye isyan edip evin demirlerinden bağırırdım "imdat, beni kaçırdılar, zorla bu evde tutuyorlar" diye...
Anaokuluna giderken serviste yanıma kim otursa telefon numarasını alır, akşam eve gidince atar ertesi gün unuturdum günübirlik arkadaşlarımı(telefon manyaklığım o günlerde doğmuş)...
Buzlu badem alırdı babam hep...

Ben sanırım yaşlandım, geçmişe hüzünleriyle taşlandım:)

Barış Manço - Gamzedeyim Deva Bulmam

Soğuk kış günlerini hatırladım bu video sayesinde, hala izlemeye bayıldığım filmleri...

böyle buyurdu zerdüşt


Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü okudum 2. kez. İlkinde ortaokuldaydım daha. Seviyorum eskiden okuduğum kitapları tekrar okumayı; anladıklarım, anlamlandırdıklarım değişiyor çünkü. Zerdüştlerin inançları hep tuhaf gelmişti bana ilgi çekiciydi üstinsan kavramı. Tesadüfen artık Zerdüşt bir arkadaşım da oldu. Aydın İranlı; yüksek lisans yapmak için gelmiş Türkiye’ye ilginç bir çocuk. İstanbul’da Zerdüşt olduğu için çevresindekiler tarafından dışlanmış vs… Mega kent bir Zerdüşt’ü kaldıramamış Avrupa’yı Asya’ya bağlayan köprülerinde… Çok da donanımlı bir çocuk Aydın henüz 22 yaşındayken 3bin işçinin çalıştığı bir şirketin genel müdürü olmuş fakat Ahmet-i Nejat yüzünden batmış şirket. Ben biraz sempatizanı olduğum için kızamadım ama Aydın pek sevmiyor devlet başkanlarını. Bugün bir arkadaşım vasıtasıyla buluştuk. Kurduğu bir cümle beni oldukça şaşırttı; “ İzmir’de her çeşit insan var. Bana verilen tepkiler çok tuhaf fakat hoşuma gidiyor. Utandım sizin hoşgörünüzden, ülkemde bile böyle bir tutum görmedim.”dedi Aydın. İzmirli olmanın gururunu yaşadım yeniden, bu kadar özel bir yerde doğmanın ve yaşıyor olmanın mutluğuyla şükrettim kendime, aileme, şehrime Kordon’da biramı yudumlarken…

erkek orospusu


Çocukluğumdan beri hep söylerim erkek orospusu çok fena bişeydir diye. Kısa hayat tecrübem de her seferinde bana bunu doğrulatıyor. Orospudan kastım öyle sexle, deneyimle vs alakalı değil tamemen karakter orospuluğu. Kendini sadece penisi olduğu için erkek sanan grup. Bi dediği bi dediğini tutmaz bunların, kızı eve bırakmazlar vs onun biryeri acısa acıtasyon kralı olur. Kız hasta olsa nazlı olur vs.Adam olmak kavramı farklı bişey bence. Bi kızda adam gibi olabilir mesela yada çok erkek bi adam, aslında adam değildir.Adam olmak kavramı benim için söyledikleriyle yaptıkları benzeşen, sorumluluk sahibi, sahiplenici. 2 erkekle yaşadığım öğrenci evimde artık delikanlı kız olmaktan sıkıldım. Kahvede takılan, takım elbiseli, ağır maskulen, masaya vuran cinsten erkek görmek istiyorum çevremde. Kokmadığı sürece kırolukta sınırı da olmasın hatta. Emodan iyidir arabesk erkek. Ama yoklar onlar hangi çevrede takılıyorsa bulmak istiyorum. Öyle biladerli hacılı falan da konuşmak zorunda değil, sadece kadının kadın olduğunun, kendinin de erkek olduğunun idrakına erişmiş olsun yeter. Hayatıma bu karakteri taşıyan sadece 2 erkek girdi bundan sanırım açlığım. Onları da ben yitirdim istemeden. İlan mı versem maskulen aranıyor diye...

yine mi çiçek



Kur masayı Madam Despina
Kirli beyaz muşamba örtüleri ser
Çek sediri asmanın altına
Yanında bir ince Müzeyyen abla
Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Taze mi bitti topik
Canın sağolsun
Amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
Hamdolsun
Altınbaş kadehe yağ gibi dolsun



İzmir'i özledim, Kordon'da içmeyi, neşeli insanlar görmeyi, gülümseyebilmeyi, huzur bulmayı, sahile gidip öylece denize bakmayı... Dünyanın neresinde içki içersem içeyim İzmir'de ki keyfi hiç bir yerde bulamıyorum. Sadece hafta sonu için gitsem bile geçici huzur, mükemmele yakın insanların varlığı, o sevilmeyen ama bana en güzel parfümün veremeyeceği duyguları yaşatabilen "Körfez" kokusu, fasılda keyiflenebilme lüksü... Ne özel, ne güzel bişeydir İzmirli olma kavramı. Sıfatımız herşeyden önce budur çünkü. Kızları güzel mi bilemem ama insanı özel İzmir'in gerçekten. Dil, din, ırk vs önemli değildir bizim için İzmir havası tattıysan başkalaşmışsındır zaten. Buralardan gidesim, taze balık eşliğinde sek rakı içesim var...

narcissus


Fiziksel oluşumum narcissus'un kendini keşfettiği yerde(karaburun) olduğundan olsa gerek bi narsizm sardı beni çepeçevre... Kimseyi beğenmez oldum... Kendime mi aşığım ne...
"Narcissus isimli genç, sadece kendi sesi tekrar edildikçe yaşayan Eko isimli bir periye aşık olur. Tanrılar ilişkiyi onaylamaz ve ona periye değil, kendine aşık olma cezası verirler. Bir su birikintisinde kendini görür, aşktan ve açlıktan acı çekerek ölür. Bedeni nergis (Narcissus) çiçeğine dönüşür."

26 Nisan 2009 Pazar

ruhun sarışın

2gün önce aldığım teomanın "insanlık halleri" albümünü sonunda tamamıyla dinleme fırsatı buldum. Herşeyiyle mükemmel bir albüm olmuş bence. Teoman uslubunu beğendiğim nadir söz yazarlarından... Albümde ruhun sarışın ve fahişe bende iz bıraktı bile şimdiden. Çok ben, çok bizden...


"tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya
aşk da basitmiş, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda
şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya fahişe"

zat-ı ali'me birgün birisi dur desin

konuştu
konuştum
istedi
istemedim
sabretti
zorladım
kaçtı
kovaladım
geldi
gittim
istedi
gittim
sevmedi
sevdim
istedim
yaşadım
üzüldü
şaşırdım
şaşırdı
uzaklaştım
yakınlaştım
nefret ettim
garipsedim
hata yaptım
gitti
tiksindim
utandım
istedim
özledim
bittim...

24 Nisan 2009 Cuma

annesi onu çok severmiş, öpermiş




Annemi çok özlemişim. Evime döndüğümde bunu daha iyi anladım. Hiçbirşey yapmak istemedim evde. Öylece uzandım annemin kucağına, hiç konuşmadan o saçımı okşadı, ben ona baktım, ağladım. Aile sevgisinin değerini bir kez daha anladım. Gitmek istemedim hiç bir yere orda öylece kalıyım zaman dursun herşey unutulsun istedim. Ben 3 yaşıma döneyim, en büyük hatam annemin altınlarını balkondan atmak olsun. Kırmızı ayakkabılarım olsun bir sürü. Annemin topuklu ayakkabılarını giyip evde maymunluk yapayım. Daha fazlası olmasın, sonrası olmasın hep orda kalayım. Annem saçımı okşasın ben kucağına yatayım. Babam da kumanda elinde evin hakimi olsun hep güçlü olsun, en büyük hayranı olayım her zaman ki gibi...

23 Nisan 2009 Perşembe

unutmak:göz temizliği

"Acıyla baktım gözlerine; ne hissettigini ele vermeyen, baktıgı her seyden görmeye ve görülmeye dair malzemeler cıkaran, görünenden ziyade görünmeyenle ilgilenen, gözlerden sakınmak yerine gözlerle ugrasan , görünüsü ile oynayıp seyircileri yanıltmaya bayılan, zamanı kabullenmeyen, aslinda hicbir seyi göründügü gibi kabullenmeyen gözlerine..."

"Hiç doğmadı Samur-Kız. Hiç olmadı böyle biri. Yoktu zaten. Ne denli çirkin olursa olsun, sırf seyirlik diye seyrine bakılacak suret yoktur. Çirkinler çirkini, hilkat garibesi, cibilliyet vebali de olsa, hakkı vardı gözlerden ırak kalmaya. O olmayınca vişne rengi çadırın seyircilerinin gözlerini daha, daha da yummaları gerekmedi. Hiç olmadı Bir. Bir rakam eksildi.”

"Bir uçan balonum ben. Sönüyorum şimdi. Havalandıkça hava kaçırıyorum. İçime aldığım havayı, içine karıştığım hayata veriyorum. Gövdem, üzerine inen sineklikten kıl payı kurtulup sersemlemiş bir sinek gibi vızırdaya vızırdaya, bir oraya bir buraya savruluyor havada. Eğer aşağıda bana bakan bir yalnız-çocuk varsa şu anda, gözden kaybolmak üzere olduğumum farkındadır herhalde. Ama zaten bu kadar seyretmek yeter. Zaten daha fazla görülmek istemem. Çünkü mahremdir hayat. Ve mahrem olan her şey gibi, bazı bazı ırak kalabilmelidir gözden, gözlerden.”

Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakn olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakından görmek istemez.

Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim! ' diye hitap edilir. -Elif Şafak-MAHREM

20 Nisan 2009 Pazartesi

iyi ki doğdum...

5 günlük marmaris tatilim ne yazık ki! sona erdi. Doğum günüm dolayısıyla kafa dağıtmaya gittiğim harika olması geereken tatil bi kaç fiyasko dışında fena da değildi aslında. Sadece bana eşlik eden nadide arkadaşlarım!dan biri yüzünden kadın olmaktan utandım. Amazon ruhum ortaya çıktı.Ucuz kelimesini artık kolay kolay kullanmamaya karar verdim, gerçek ucuzluğu anlayabildikten sonra. Neyse ki bu gereksiz detaylara rağmen harika yerlerde olağanüstü şekilde eğlendim. İhtiyacım olan kafa dağıtma törenlerim gayet iyi geçti sarhoş olup özlediğimi anladığım anti gururlu gün dışında. Ama en çok amazon'u sevdim marmaris'te son gün gittiğimiz yer olduğundan mıdır bilmiyorum. Ağva'yı andıran doğasıyla çok dinlendiriciydi benim için. Örümcek sinekleri hariç... Doğum günümün en unutulmaz ve güzel detayıysa gece 4'te telefondaki konuşmamdı. Hayatımda babamdan sonra en değer verdiğim adamın Hayatımın Kadınının doğum günü kutlu olsun diye başlayan konuşma. Beni yaptıklarımdan sonra hala bu kadar sevebilmesi gurur vericiydi, haketmediğim zamanlarımda yine de yanımda olması ne olursa olsun bana destek olması... Sevilebilecek hiç bir yanımı görmemesine rağmen beni hala inatla hep sevebilmesi... Neyse ki bir yaşımı daha geride bıraktım can kırıkları, acılar, hüzünler ve biraz da mutlulukla dolu bir yaşı...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Ne halleri vardı, sahiden,
Bedbaht aşığı berbat eden
onun için hoştu zaten.
Dans edelim gel!
PAUL VERLAİNE

huzur


Buguün bi cafeye gidip kız kıza kafa dağıtmak istediğimiz için, Cafe Simila'ya gittik yeni açılan. Girdiğim andan itibaren huzur doldum, okuduğum şehire çok fazla bir yerdi. Hindistan cevizi ve elma kokuyordu içerisi sadece. Pembe, mor ve şampanya rengindeydi herşey, duvarlarda yağlı boyalar, gazetelik, çeşit çeşit çay kahve kavanozları vs anne evi gibi, anne yemeği gibiydi herşey. Orada otururken önümüzdeki yıl nerede eve çıksak, ne yapsak diye düşünüyorduk. Mekanın huzurundan olsa gerek deniz kenarında dublex eve çıkma kararı aldık. Koca bir kitaplığı ve dvd arşivi, bahçesinde hamağı, portakal ağaçları olan bir ev tutma kararı aldık. Sessiz, sakin huzurlu okula uzak olsa da kafa dinlemeye elverişli olduğu için Akyaka'ya taşınmaya karar verdik. Manzarasını bile gördüğüm an huzur dolduğum için en iyi kararı almış olmanın mutluluğu ile eşsiz wafflelarımızı yedik.

14 Nisan 2009 Salı

Mümkün olduğu kadar sus yahut zaruri, elzem olan sözleri söyle ve az kelimeyle söyle.

Epiktetos

13 Nisan 2009 Pazartesi

istedim

Bilinmeyenleri merak ediyorum hep. Bir süper gücüm olsa akıl okuma olmasını isterdim, herkesin ne düşündüğünü bilmeyi. Çok mu şey istiyorum?

kendimden sıkıldım

Melankolik, östrojen dolu, duygusal,vasıflı! olan kız beni çok sıktı. Şuan itibariyle büyüdüm, güzelleştim, değiştim. Acı da çekmeli tabi insan ama istediği kadar. Benim acı limitim doldu.
Hoşçakal diyorum kısa süreli merhaba dediğim geçici benliğime yada günaydın eski halime geri dönebilmeme.İçip aşk acısı çekme modundan çıkmalıyım artık.
Kimin için, ne için bu beyhude tavırlar. Gerçekleri kabullenmeli realist moduma dönmeliydim.
Döndüm.
Biri beni anlayamıyorsa, tanıyamıyorsa, farkedermiyorsa, kaldıramıyorsa vs bu benim problemim değil sanırım. Çoğunluğun tavrı bu olsa evet şüpheli ben olmalıydım ama azınlık için değişim planı yapamam.
Rod's diary modumu bitirdim. İnanıyorum da buna artık. Unutmadım ama kabullendim. Sınırımı, yerimi, değerimi, konumumu, nerde ne yapılacağını bilecek tecrübeye sahibim.*** Sıkıldığım geçici balığımsı benliğimden çıkıp orjinalime dönüyorum...